H. Yücel Koç
Müteahhit
Yıllar önce Ankara’da bir müteahhit bana “müteahhit yaptığından değil yapmadığından kazanır” demişti. Ankara’nın tanınan inşaat şirketlerinden birisinin sahiplerindendi. Çok iyi insandı. Devletle iş yapardı. Ağırlıkla karayolu ihalelerine girerdi. Elindeki işlerden bir tanesi yirmi yıldır sürüyordu. Bitmeyen yol buldun derdim. Yol bitmedi ama onun şirketi bitti. Sanırım aldığı işleri “yaptığından” kazanmak istediği için batmıştı.
İhalelerde “kırım” usulünü o günkü aklımla anlayamıyordum. Müteahhitler bir ihaleye giriyor. İhale bedeli belli. İhale olabildiğince normal yürüyorsa herkes indirim yapıyor, en yüksek indirimi yapan kazanıyor. İş çok büyükse işi alan müteahhit işin bazı bölümlerini alt müteahhitlere taşere ediyor. Yüksek kırımlarla alınan ihaleden ihaleyi alan müteahhittin, onun işi verdiği alt müteahhitlerin de para kazanması gerekiyor. Dedim ya ihale olması gerektiği şekilde yapılmışsa. Olması gerektiği gibi yapılmamışsa, ihaleye usulsüzlük karıştıranların da haksız kazanç elde etmesi gerekiyordu. İşte ben bunu çözemiyordum. Devlet ihaleleri alan müteahhit denildiğinde, herkes o müteahhittin çok zengin bir insan olduğunu düşünüyordu. Hem en yüksek indirimi yapıp işi alıyorsun, hem de işi yapıp para kazanıyor ve çok zengin oluyorsun. Yaman çelişki. Geçen onca yıldan sonra sistem değişti mi? Evet değişti. Ama iyi yönde değil, daha kötü yönde. Diyeceksiniz ki nasıl bu kadar emin konuşuyorsun? Sebebi çok basit. İhale kanununda son 20 yılda yapılan değişiklik sayısı neredeyse 200. Değişim iyi olsa bir kanun bu kadar değişime ihtiyaç duyar mıydı? Biz ihalelerle yapılan binaların, köprülerin, depreme dayanıklı hale getirilmesini konuşuyor olur muyduk?
İşte o zaman kavrayamadığım “müteahhit yaptığından değil, yapmadığından kazanır” cümlesi çelişkiyi açıklayan cümle. Bu çaldığından kazanmak ifadesinin kibar hali diye düşünebilirsiniz. Ama o kadar basit değil. Bu aslında bir sistem tanımlaması. Yasalar, ahlak anlayışı, gelenek-görenek, inanç değerleri, çıkarcılık ve aç gözlülük sarmalına dolanınca ortaya çıkan sistemin tanımlaması. Bu berbat sistemin tek sorumlusunun da müteahhit olduğu düşünülmesi yanılgının en büyüğü. Müteahhit hırsız demek kolaycılıktır. Müteahhit bozuk sistemin günah keçisidir. Müteahhit yapılan işi tek başına sonuçlandıran insan değildir. Sonuca gelene kadar onlarca insanın, kurumun sorumluluğu vardır. Mimarı, mühendisi, ustası, bakanlığı, belediyesi, denetçisi ve daha sayamadığım birçoğu.
6 Şubat 2023 gecesinde Kahramanmaraş merkezli 10’un üstünde şehrimizi etkileyen korkunç bir depremle uyandık. Acı o gün buz gibi soğukta yağmur oldu, kar oldu yağdı tüm ülkenin üstüne. Üstüne düşeni yapması gerekip de yapmamış olanlar “kaçınılmaz kader” dediler acıya. Yüzbinler diri diri toprağa gömüldü, on binler hayatını kaybetti. Anaların, babaların yüreğine ateş düştü. Binler yardım için koştu, acılara ortak olmaya aktı, yaralara derman olmaya çabaladı.
Evet “ateş düştüğü yeri yakar” diyebiliriz, ama bu ateş öyle bir ateş ki düşmediği yerleri de yaktı. Bu topraklar sonu gelmez acılarla yoğrulmuş bir coğrafya. Ama bildiğimiz hiçbir acı halkın neredeyse tamamını böylesi bir yasa boğmamıştı. Daha öncekilerde olduğu gibi bu felakette de yaralarımızı sarmaya, acılarımızı dindirmeye çabalayacağız. Dünya döndükçe hatırlanacak bir dayanışmayı tarihe yazacağız. Buraya kadar tamam ama aslolan bu ve benzeri acıların yinelenmemesidir, felaketlerden doğru dersleri çıkarabilmek ve yeni hayatı, çıkarılan dersler üzerine kurmaktır.
Devlet aygıtı her zaman yaptığı gibi müteahhitleri tutuklayıp, onları yargılamakla sorunları çözeceğini, acıları dindireceğini düşünürse işte o zaman bu büyük acı hiç sönmeyecek bir yanardağa dönüşür. Elbette ki bu acılara sebep olan sistemin içindeki tüm sorumlular tavizsiz tespit edilmeli ve adalet önüne çıkarılmalıdır. Adalet sistemi de sorumlulara yaralara merhem olacak en ağır cezaları vermelidir. Bu felaket günah keçilerinin kurban edilmesiyle unutulacak bir felaket değildir. Bu sadece işin küçük bir parçasıdır. Önemli olan ise sonrasında yapmamız gerekenlerdir.
Çürüdükleri konusunda tüm ülkenin hem fikir olduğu sistemler yenilenmelidir. Mevzuatların yenilenmesiyle sorunun çözülemeyeceği, erozyona uğrayan ahlaki ve moral değerlerinin de nasıl düzeltileceği düşünülmelidir. Eğitim sistemi evrensel değerler esas alınarak kurgulanmalı ve ne pahasına olursa olsun bilimin ışığında yol alması sağlanmalıdır.
Şili 2014 yılında yaklaşık 4 dakika süren 8,4 şiddetinde bir depremle sarsılmıştı. Şili’de deprem demek aynı zamanda 2,5 metre boyunda tsunami ve devasa erozyonlar demek. Depremde sadece ve sadece 17 kişi hayatını kaybetti. Şili’nin yaptığını biz neden yapamayalım?
Kişisel ucuz çıkarlarımızı ve kendimize bile fayda sağlamayacak hırslarımızı öncelemekten vazgeçmeyi başardığımızda Şili’nin nasıl başardığını anlayacak duruma geliriz.
Yaşadığımız büyük felaketin toplumumuzu yeni ve medeni bir anlayışa sevk etmesini dilerim.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”
H. Yücel KOÇ
28.Şubat.2023
MERSİN