Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
2022’ye Girerken Dijital Dönüşümün Neresindeyiz
Hiç kuşkusuz ki, son 20 yıldır tüm dünyada başta gelişmiş ekonomilerde olmak üzere Dijital Kapitalizm konvensiyonel kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerini derinden sarsmış şirketleri daha önce hiç deneyimlemedikleri yeni iş modelleri ile tanıştırmıştır. Her şeyden önce insanlık bilim ve dijital teknoloji çağının etkisine girmesiyle birlikte entelektüel sermaye yani yetişmiş yüksek nitelikli insan kaynağı temelli yeni sermaye birikim modeli yükselişe geçerek geleneksel sermaye biriktirme, yatırım yapma, katma değer yaratma ve verimliliği artırma yöntemlerini köklü bir değişime tabi tutmuştur.
Tüm bu baş döndürücü ve sarsıcı gelişmelerin nedeni yaşanan teknoloji devrimi olmakla birlikte bu devrimi yapan unsurun artık sadece nitelikli değil üstün meziyetlere, yetkinliklere ve donanıma sahip İNSAN faktörü olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Yıkıcı teknolojik icatların mucitleri başta üniversite öğrencileri olmak üzere söz konusu yeni entelektüel sermayenin doğduğu, inovasyon ve girişimcilik eko ve sosyal sistemin tesis edildiği bilim parkları, teknoloji merkezleri, kuluçka merkezleri, smart-zones, tematik inovasyon merkezleri ve hatta bu dehaların garajları, evlerindeki odaları, internet imkanı olan kafeler, halk kütüphaneleri, küçük atölyeler vs olmuştur.
Bu gelişmelerin Dijital dönüşüm; Endüstri 4.0, Endüstri 5.0 ve Süper Akıllı Topluma geçiş ya da transformasyon olarak tüm ülkelerin kamusal alanının ve özel sektörünün gündemine girmeye başladığını görüyoruz.
Türkiye açısından baktığımızda son 15 yıldır söz konusu kapitalist dijital dönüşümü, değişen üretim modellerini, üretimi ilişkilerini, teknolojik devrimin dönüştürdüğü ekonomik-sosyal yapıyı kamusal alana ve iş dünyasına sürekli anlatan, bu konuda sayısız makaleler yazan, konferanslar veren, teknoparklar, bilişim vadileri kuran, bu vizyonla faaliyet alanı dijital dönüşüm-toplumun akıllı dönüşümü olan dernek kuran, global eğitim programları açan ve hatta üniversite kuran bir kurucu rektör, bir akademisyen ve yazar olarak ülkemi aydınlatma, bu dönüşümde yerini alma ve hazırlama konusunda inanılmaz mücadele verdiğimi söyleyebilirim. Bu konudaki çalışmalarımız kamu bürokrasisinde, iş dünyasında ve akademide bilinir, takdir edilir ve düzenli olarak takip edilir.
Ancak ve maalesef tüm bu çabalarımıza ve erken uyarı görevimizi yerine getirmemize rağmen başta siyaset olmak üzere özel sektörümüz dahil Pandemi geldiği anda anladık ki ülkemizin ne sosyal devlet ne de dijital teknoloji alt yapısı böyle bir salgın ne de beraberinde gelen ekonomik-sosyal sorunlar ile mücadele etmek için yeterli değil hazırlıksızdı.
Daha da vahimi iktidar sorunların çözümünü dijitalleşme tabanlı yerli-milli imalat, üretim ekonomisine geçmek yerine aslında sorunun esas kaynağı olan inşaat gibi konvensiyonel sektörler üzerinden çılgınca büyüme ve israf ekonomisi üzerinden yapınca teknoloji üretemeyen, üretimi hala ithal teknoloji-ara mamül- hammadde bağımlısı montaj endüstrisine dayalı olan bir ekonomik düzenin krize girmesi kaçınılmazdı.
Bir akademisyen sorumluluğu ile benim en büyük kaygım tıpkı matbaanın ülkemize geç gelmesi ile birinci sanayi devrimini zamanında kaçırmamızın maliyetinin geç sanayileşmeye neden olması sonucunda yaşanan geç kalkınma, geç ekonomik sosyal ve kültürel gelişimin tamamlanmamasının neden olduğu az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler kategorisinden çıkmak ve gelişmiş medeni ülkeler arasında yer almak için dijitalleşmenin ve beraberinde getirdiği üretim araçlarının demokratikleşerek sermayenin tabana yayılması imkanının değerlendirilmesi ve genel anlamda 4.ve 5.Sanayi devriminin içinde yer alarak akıllı ekonomik ve toplumsal dönüşümü sağlama fırsatını bir kez daha ıskalamamız kaygısıdır.
Korona anında ve sonrasında tüm dünyada özellikle ekonomide ve işgücü piyasalarında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ancak bir şeyin daha berrak bir şekilde yükselişe geçeceği, onun da her alanda yaşanacak olan dijitalleşme olduğu netleşmiş ve bizim yıllardır söylediklerimiz, uyarılarımız, bilimsel tabanlı öngörülerimiz ne yazık ki böyle kötü bir salgın tecrübesi ve devamında gelen ekonomik krizler ile daha iyi anlaşılmış oldu.
Bugün geldiğimiz noktada kamusal alanda ve iş dünyasında aşağıdaki gelişmeler kaçınılmazdır:
-Kamu sağlığı, halk sağlığı ve tüm üretim güçlerinin özellikle çalışanların sağlığı her şeyin önündedir.
-İş yerlerinde iş sağlığı- güvenliği ve meslek hastalığı kavramı ve bu çerçevede var olan mevcut yasal düzenlemeler ve uygulamalar yeniden yapılandırılmalıdır.
-Ülke düzeyinde kamu kurumlarında ve iş dünyasında şirketlerde dijital yetkinlik düzeyi mutlaka yükseltilmeli, iş yerinde yeteneklerin yeniden geliştirilmesi, yeniden beceri kazanımı ve esnek çalışmanın iş yerlerinde yeniden keşfi (upskiling-reskilling-reinventing flexibility) önem kazanmaktadır.
-Uzaktan çalışma (remote working) imkanının sağlanması, iş güvencesi, çalışanın kendisini finansal olarak güvende hissetmesi, gelecek kaygılarının hafifletilmesi konuları çalışanın sağlığı ve iyi olmasına (well being) yönelik ‘öncelikli’ şirket insan kaynağı politikaları kadar önemsenmesi gereken stratejik hususlardır.
-Evde çalışan personele dijital teknik alt yapı, internet ve siber güvenlik desteği verilmesi önem arz etmektedir.
-Ofise gitmek zorunda olanların ise esnek çalışma saatlerinin düzenlenmesinin yanı sıra bunların lojistik desteği, beslenmesi, iş ortamının-ofislerin hijyeni-temizliği havalandırması, oturma düzeni, aynı ortamda çalışacakların sayısal sınırı gibi çalışma şartları bilimsel çerçevede yeniden tasarlanmalıdır.
-Bu hassas, duygusal ve kaygıların yoğunlaştığı salgın dönemde normal iş ortamının sağladığı sosyal etkileşimden, psikolojik iklimden ve enerjiden yoksun uzaktan/evden çalışan insan kaynağının-iş gücünün motivasyonunu ve enerjisini yüksek tutmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
-İşyerinde yeni bir DİJİTAL ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ üzerine yönetimsel ve organizasyonel çalışmalar yapılmalıdır. Bu kültürün hedefi şefkatli, ilgili ve koruyucu, başka bir ifadeyle, her zamankinden daha hümanist şirket kültürü olmalıdır.
-İşyerinde çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (Diversity-Equity-Inclusion) üzerine inşa edilecek bir İK politikasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
-Yeni gerçeklik karşısında hızlı adapte olan, karar verebilen ve esnek olabilen Dijital liderlik ön plana çıkmaktadır.
-Farklı dijital yetkinlikleri içine alan, çözüm odaklı yetenek havuzunu geniş tutmak gerekmektedir. İşletme dışı işbirlikleri ve ortaklıklar daha da önem kazanmaktadır.
-SOSYAL DEVLETİN OLMADIĞI VE ÜRETİM GÜÇLERİNE SAHİP ÇIKILMADIĞI BİR ORTAMDA yaşadığımız pandeminin ve arkasından gelen kötü ekonomik politikaların, ekonomik krizlerin en büyük öğretisi birey veya şirket olarak yaşam ile ölüm arasında SURVIVOR olmayı becerebilmek, her koşulda fiziken ve psikolojik olarak ayakta kalmaktır. Vücudumuzun ve işletmelerimizin bağışıklığını güçlendirmektir.
-Pandeminin ve yaşadığımız ekonomik krizlerin diğer en önemli öğretisi ise insani değerlere daha fazla sarılmak suretiyle toplumsal dayanışma duygusunu artırmak, diğer insanlarla, mesai arkadaşlarıyla, yöneticilerle, yatırımcılarla, çalışanlarla, tedarikçilerle, müşterilerle kısacası bir işletmenin tüm hissedarlarıyla daha derin empati kurmanıza neden olmasıdır.
Ülkemizdeki temel yapısal sorunun mikro ekonomide dijital teknoloji devrimi, inovasyon ve girişimcilik tabanlı dönüşümü ve sosyal transformasyonu GERÇEKLEŞTİREMEMEK olduğunu hala göremeyen siyasetin, dijitalleşememeye bağlı yeni sermaye birikimi yapamama, dijital teknoloji-akıllı sistemler bazlı maliyet yönetimi, kalite-verimlilik odaklı rekabetçi üretim-tedarik-lojistik modeline GEÇEMEME sorunsalımıza bağlı son yıllarda yaşadığımız ekonomik bunalım ve beraberinde gelen negatif SOSYOLOJİK-PSİKOLJİK iklimin sağlığımıza, işletmelerimize, ekonomimize yarattığı tahribatı hafifletmek için kurumlarımızı ve işletmelerimizi kalıcı krizler-yeni gerçekler-yeni normaller ve belirsizlikler üzerinde mesafe alma çerçevesinde yeniden dizayn etmeliyiz.
İktidarın, siyasetin, ekonomi yönetiminin tüm yanlış ekonomi yönetimi ve yanlış politika tercihlerine rağmen daha yaratıcı ve hümanist yaklaşımlarla dijitalleşmek zorunda olan şirketlerimizi veya kurumlarımızı yeni iş modelleri ve buna bağlı yeni esnek insan kaynağı ama aynı zamanda çalışanlarımıza başta iş güvencesi sağlamak suretiyle koruyucu, kollayıcı, dayanışmacı insan kaynağı politikalarımız ile yeniden yapılandırmak zorundayız.