H. Yücel Koç
Öğreti
Bazı mesleklerin insanları iyi insan yaptığına, yücelttiğine inanırım. Özellikle yetenek, sabır ve özveri gerektiren, işlerine dönük farkındalıklarını anlamlandırmış, ustalaşmış insanlara doyum olmaz.
Bu farkındalığı yakalamış insanları bulursanız, lütfen aceleci olmayın. Durun soluklanın, onları dinlemek için kendinize zaman tanıyın. Yaydıkları aydınlığa, dinginliğe, bilgeliğe kendinizi bırakın. Belki anlatacakları size tanıdık gelecek, hüzünleneceksiniz, şaşıracaksınız, keyif alacaksınız en önemlisi de umutlanacaksınız. Ama inanın bana onların yanından mutlu ayrılacaksınız.
Bu insanlar hayatın bilinmesi gereken yanlarını algılarlar; yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının sınırlarını netleştirirler; hayatı, diğer insanları, kendisini de gerçekliğin referansında kabullenirler; yaşarken hayatın tadını da çıkarabilmeyi çözmüşlerdir. Öz motivasyonu özümser, başkalarından gelecek motivasyona da bel bağlanamayacağını içselleştirirler. Üretmenin verdiği huzura ve mutluluğa inanırlar. İnsanlara da, hayata da inanarak değer verir, ama kendileriyle de hayatla da dalga geçebilirler. Dostlarının kıymetini bilirler. Çalışmaktan, düşünmekten, sorgulamaktan, denemekten yılmaz hatta keyif alırlar. Dürüsttürler ve daima içlerindeki çocuğun masumiyetini korurlar.
Yıllar önce bir emekli askeri hekimle tanışmıştım. Dâhiliye uzmanıydı. Emekli olunca memleketine yerleşmiş ve yerel bir poliklinik açmıştı. O gün O’ndan hayatımın en güzel derslerinden birisini aldım. “Tedavi, hasta sizin kapınızdan girdiğinde ona verdiğiniz doğru enerjiyle başlar. Hasta içeriye girdiğinde hastayı Mehmet Amcam hoş geldin, gel sana bir sarılayım, özlemişim seni. Torun okulu bitirdi mi? diye karşılarım, sonrası kolay” diye anlatmıştı. Anlatımın altındaki inceliğe, dinginliğe, bilgeliğe, engin gönüllülüğe bakar mısınız?... En önemlisi de ne kadar sade ve kolay uygulanabilir olduğuna. Hasta da mutlu, hekim de. Sonuç elbette ki iyi olacak.
Dün yirmi yıla yakın süredir kıyafetlerimizi onaran sevgili terzimiz Hasan Ağabey’e uğradım. Pandemi bitmek bilmiyor, Rusya Ukrayna’ya girmiş, para pul olmuş, insanlar arabalarına yakıt almak için kredi kullanacak duruma gelmiş, çarşı-pazara ateş düşmüş, şirketler batmanın eşiğinde, insanlar iş ve gelecek kaygısıyla kıvranıyor. Neredeyse yüzü gülen kimse kalmamış ülkede. Ama O’nun yanından ayrılırken içimde bir tatlı huzur, mücadele azmi ve en önemlisi de harika bir umut hissi vardı.
Hasan Ağabey çok küçük yaşta yetim kalıyor. Adapazarı Yetiştirme Yurdu’nda büyüyor. Askeri Dikimevi’ne terzi olarak işe giriyor. Yuva kuruyor, çocuklarını büyütüyor. 30 yıla yakın çalışıp emekli oluyor. Ama çalışmayı hiç bırakmıyor. Emekli olduktan sonra kendi dükkânını açıyor. Ne o çocuklarının eline bakıyor, ne de çocukları onun eline.
Dükkânında tezgâhların üstü, dolaplar, askılar onarılacak kıyafetlerle dolu. Bana göre 24 saat çalışıyor, ona göre yeteri kadar. “Müşterilerim beni hiç boş bırakmıyorlar, iyi ki bırakmıyorlar. Bu sayede bedenim de ruhum da sağlıklı kalıyor” diyor. Siz hiç sert ekmeğin içine yumuşak ekmeğin, onun içine de birkaç zeytinin konup yendiğini duydunuz mu? Hasan Ağabey sert köy ekmeğinin içerisine, çarşı ekmeği dediği yumuşak ekmeği helva niyetine koyup, birkaç adet zeytinle yediği günleri gülerek anlatıyor. “Emekli maaşımla gül gibi yaşarım” derken, anladım ki iş, onun için sadece iş değil, para hiç değil. Müşterileri dostları olmuş, onlarla muhteşem bir bağ kurmuş. Hangi tatil, hangi eğlence onlarla geçirdiği günlerin keyfini verir ki? Hangi mekân mabede dönüştürdüğü küçük dükkânının huzurunu yaşatabilir O’na? Üretmenin gerçek mutluluğunu yakalamış. Bu mutluluktan insanlara sağladığı faydanın ulviliğini süzebilmiş.
İnsanlar kendini gerçekleştirebilmek için yaşar. Kendini gerçekleştirerek bu dünyadan ayrılan insan sayısı ise o kadar az ki. Çok olsa savaşlar olmazdı, zulüm olmazdı. Kendini gerçekleştirebilmek işte bu kadar zor. Gerçekten zor mu? Hayır? Üstte Hasan Ağabey’in hikâyesini okudunuz. Hasan Ağabey’e sorun bu soruyu. Sizinle dalga geçer. Yeter ki farkındalıklarınızı artırın ve isteyin. Yüreğinizi koyun, inanın ve emek verin. Bunları yapabilmenin hiç birisi zor değil. Bir gazeteci Beyoğlu’nun meşhur sokak pilavcısı Mehmet Usta ile röportaj yapıyor. Lezzetin sırlarını soruyor. Mehmet Usta’nın cevabı o kadar basit ve şok edici ki, hiç aklımdan çıkmıyor. Mehmet Usta’nın manşet olan cevabı şöyle; “pilav normal, bence siz normal değilsiniz.” Gazete kupürünü internetten bulabilirsiniz. Ben manşeti biraz yumuşattım. Lezzetin sırrı; emek, istikrar, temizlik, isabetli insan ilişkileri ve yaptığı işe duyduğu inanç.
Sizi yücelten, ne iş, hangi işi yaptığınız değil, yaptığınız o işi nasıl yaptığınız. Bilgelik, ustalık ise işinizi yaparken yarattığınız farkındalık ve işinize yüklediğiniz samimi değer.