Ahmet Yılmaz
Ne Olacak Bu Dünyanın Hali?
Ne olacak bizim oğlanın-kızın halinden, ne olacak bizim işletmenin haline oradan ne olacak bizim memleketin haline derken sonunda ne olacak bu dünyanın haline geldik… Birey olarak dünyamız büyüdükçe alışkanlıklarımız, dertlerimiz, sevinçlerimiz de büyüdü. Sadece bunlar mı, tabii ki değil, sorunlarımız da büyüdü, küreselleşti. Dünyanın herhangi bir yerinde olan biten ülkemizi, işletmemizi, hanemizi etkiledi, etkiliyor. Etkinin boyutu, şiddeti küreselleşme denen olguya entegre katsayımıza göre değişiyor. Küreselleşmeyi sadece negatif bir unsur olarak görmemekle birlikte son yüzyılda yaşanılan sosyo-ekonomik gelişmelerin dünyada yarattığı eşitsiz etkilerin girmediği hane kalmadı. Küreselleşmenin negatif boyutu bugüne kadar daha çok finans krizlerinin etkisi düzleminde tartışılırken korona virüsü salgını ile birlikte çok daha fazla boyutlu tartışılmaya açıldı. Bu tartışmalardan, yaşananlardan ne tür dersler çıkartacağımız henüz bilinmiyor.
Korona virüsü bize birçok şeyi yeniden sorgulatma imkanı tanıdı, tanıyor. Ama bir on sene sonra bugünlerde yaşadıklarımız, sorguladıklarımız unutulacak. Çünkü insan unutur!
*
2020 yılında sıkça tekrarladığımız kavramlar; para, sermaye, sanayileşme, dijitalleşme, doğal afetler, iklim değişikliği, epidemik ve pandemik virüsler. Bu kavramları daha alt düzeylerde çoğaltmak elbette mümkündür. Tüm bu kavramların merkezinde bunları sorgulayan yeni bir kavramımız var: Sürdürülebilirlik! Ne olacak bu dünyanın hali derken önümüze gelen tüm çözüm önerilerine yönetilmesi gereken soru sürdürülebilirlik perspektifinden olmak zorundadır. Örneğin, yeni tip bir sanayileşme mi? Öyle ise bir de bunun sürdürülebilir bir şey olup-olmadığına bakmak zorundayız. Yeni küresel işbölümü mü? Öyle ise bir de bunun sürdürülebilir bir şey olup-olmadığına bakmak zorundayız.
*
Sanayileşme - Küreselleşme – Çevre/İklim ve Dijitalleşme sürecine yer yer artan doğal afetler eşlik ederken şimdi etraflıca düşünülmesi gereken bir pencere daha açıldı, epidemik/pandemik salgınlar. Artık bu kavramlar bir bütünün parçası olarak değerlendirilmek ve gereği ona göre yapılmak zorundadır. Bunlardan sadece birini öne çıkartarak diğerlerini tavsayan bir bakış ne analiz için ne de derde derman bulmak için yeterli olmayacaktır.
Yeni sanayileşme modelinin merkezinde çevre/iklim ve dijitalleşme yatmaktadır. Özellikle Almanya’nın başını çektiği Avrupa Birliği ülkeleri sanayide yeni paradigma, yeni tedarik zincirleri yapısı, yeni eko sistemler oluşturmak üzere kolları sıvamış durumda. Madem, Almanya ve AB Türkiye için önemli ve bir anlamda vazgeçilmez coğrafi, ticari ortak, o halde bu yeni süreç Türkiye tarafından iyi okunmak, anlaşılmak zorundadır.
Başta makine ve otomotiv sanayi (bilhassa da tedarik sanayi) olmak üzere bu yeni duruma entegre olmak ama kendine has özel stratejiler geliştirmek zorundadırlar. Bölgesel anlamda da yeni ihtiyaç ve talepler şekillenecektir. Uzun zamandır önemli küresel pazarlar (coğrafi bölgeler açısından da) teorik olarak belirtilen Türkiye’nin lojistik üstünlüğü -köprü ülke olması- artık teorik modellemeden çıkmış pratik bir zorunluluk haline dönüşmüştür. Yukarıda bahsedilen sektörler de bu yeni pratik zorunluluk çerçevesinde yeni açılımlar sergilemek durumundadırlar.
*
Küreselleşme boyutunda irdelendiğinde bugüne kadar tek kutuplu bir dijital dünyada yaşıyoruz. ABD hali hazırda dünyada dijital alanda egemen ve lider. Onların belirlediği bir dijitalleşme, onların iş ve ticarete dönüştürdüğü dijital platformlar evreni sarmalamış vaziyette. Bu teknolojik dev yanında yeni güçlerin oluşmasını elden geldiğince engellemeye çalışıyor. Fakat dijitalleşmenin merkezinde yatan tekniğin içerdiği dinamizm engelleri yıkmaya da muktedir. Yakın gelecekte iki kutuplu bir dijital dünyada (ABD – Çin eksenli) yaşıyor olur isek şaşırmamalıyız. Çin’in ayak sesleri her yerden duyuluyor.
Başlıktaki soruya az çok cevap çerçevesi oluşturmaya çalıştım. Sizlerde deneyin ve soruya yanıt bulmaya çalışın, ne olacak bu dünyanın hali?