H. Yücel Koç
Muhafazakârlık
Kelimeler hayatımızda sandığımızdan daha büyük öneme sahip. Muhafazakârlık kelimesi de tam böyle bir kelime. Dinsel inanışlarda, siyasette, iş hayatında, hatta sosyal hayatın tüm kurumlarında kullandığımız, kullanmakla kalmadığımız yaşayıp, yaşattığımız bir kelime. “Korumak, saklamak” kökünden çeşitleniyor. Sonuna eklenen “kâr” kelimesi, koruyarak, saklayarak sağlanacak getiriyi ifade ediyor olabilir mi? Belki de… Ama çoğu zaman bu anlamları içermiyor. Dinsel alanda kullandığımız muhafazakârlık kelimesi, siyasetle birebir ilişkili. Siyasette kullandığımız muhafazakârlık kelimesi sosyal hayatın birebir odağında. Sosyal hayatın kurumları içinde kullandığımız muhafazakârlık kelimesi de iş hayatının, iş yapış yöntemlerimizin içinde. Daha önce de söylediğim gibi genellikle gerçek anlamının çok ama çok uzağında.
Ülkemizde önemli bir nüfus kendisini muhafazakâr olarak niteliyor. Rahmetli dedem siyasetle uğraşan amcama “bu ülkenin %70’i muhafazakar, siyaseti bu gerçeği bilerek yapmak gerekir” derdi. O zamanlar ülkenin sosyal iklimini düşününce bu cümleyi anlamlandırmak bizler için zordu. Günümüzün gerçeklerini yaşayınca dedemin söyledikleri anlaşılır hale geliyor. Dedem 70’li yıllarda bu günleri görebilecek kadar ileri görüşlüydü.
Ülke olarak muhafaza etmemiz gereken şeyleri ne kadar muhafaza ettiğimiz tartışılır. Tartışmanın sonucu da muhafaza etmemiz gereken önemli şeylerin muhafaza edilmediğine çıkar. Önemli bir İtalyan mimarın “Türkler 1453’den bu yana İstanbul’a yerleşemedi” cümlesi düşünmeye değer. Bu cümleyi ilk okuduğumda, cümlenin okkalı bir tokat gibi yüzüme çarptığını hissetmiştim. Roma’ya gidenler, İtalyanlar’ın Roma’yı nasıl muhafaza ettiklerini hayretle görürler. İki şehir karşılaştırıldığında İtalyan mimarın ne demek istediği anlaşılırken, muhafazakârlık kelimesinin de bizde ne ifade edip, etmediği açıkça görülür.
Tartışmayı kim muhafazakâr kim muhafazakâr değil boyutuna taşıdığınızda ise muhafazakâr olmadığını iddia edenlerin, kendini muhafazakâr tabir edenlerden daha muhafazakâr oldukları gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. İşte sorun da burada düğümleniyor. Bu kelimenin ifade ettiği kavramların karşısında olanlar bile bu kelimenin sarmalında yaşıyorlar.
Farkındalık eğitimlerimizde muhafazakârlık konusunu konuşurken, konunun öncesinde ve sonrasında, “Kendinizi muhafazakâr görüyor musunuz?” sorusunu sorarım. Benim sorumun dinsel inanışlarla ilgili olmadığı, iş yapış kabullerimiz ve öğretilerimizle ilgili olduğunu da belirtmeliyim. Konuşmanın başında çok az kişi muhafazakâr olduğunu söyler, konuşmanın sonundaysa katılımcıların neredeyse tamamı muhafazakâr olabileceğine inandığını ifade eder.
Bu arada bir tartışma açmak, eleştiri getirmek niyetinde değilim. Söz konusu kelimenin iş hayatımıza nasıl etki ettiğini anlamamız gerektiğine inanıyorum. Belki düne kadar geçmişi muhafaza edenler muhafazakâr görünüyordu. Oysa ki bugün günü yaşayanlar da muhafazakâr. İş hayatında başarı, geleceği görenlerin ve geleceği planlayabilenlerin yakalayabildiği bir şey. İnovasyona inanıyor ve kendi inovasyonunuzu ortaya koyabiliyorsanız hayatta kalırsınız, başarıyı sürdürülebilir kılarsınız. İnovasyonun sadece üretimde olacağını düşünme hatasına kapılanlar da az değildir. İnovasyon iş hayatının her alanında bir zorunluluk. Özellikle yönetimsel alanlarda. Satışta, pazarlamada, finansta, lojistikte ve diğerlerinde. Geçmişi muhafaza ederek ve günün rutin çukurunda kendinizi iş yapıyor sanarak gelecekte de var olmayı ümit edemezsiniz.
Bakış açınız İtalyanlar’ın Roma’yı muhafaza etmesindeki inanışlarıyla örtüşüyorsa bu sizi evrensel yapar. Köklerinizdeki derin bilgi, tecrübe, ulvi değerler sizi inovasyonda, rekabette de güçlü kılar. Ama yetmez. Kelimenin gerçek anlamlarını özümsemelisiniz. Üretiminizi otuz yıl önce öğrendiğiniz bilgiyle sürdürüyor ve üstüne hiçbir şey koymuyorsanız, teknolojiyi güncel takip etmiyor ve işinize uygulamıyorsanız, yönetim anlayışınız hiç değişim göstermiyorsa, günün rutinini asıl işiniz sanıyorsanız, gelecek tasarımı yapmıyor ve geleceğe ilişkin fikirler ortaya koymuyorsanız siz de muhafazakârsınız.
Unutmayın ki bildikleriniz ve bugüne kadar ortaya koyduğunuz çaba sizi olduğunuz duruma getirdi, bunun ötesine geçmek bildiklerinizden daha farklı, yönü geleceğe bakan bilgi ve çaba gerektirir.
Değişim yoksa, gelecek de yok! Heraklitos’un söylediği gibi : “Aynı suda iki kez yıkanamazsınız.”
Sevgiyle Kalın.