H. Yücel Koç
Gelecek Kaygısı
Geçen hafta çok eski bir arkadaşımı İzmir’de ziyaret ettim. Arkadaşım çok zeki ve çok tecrübeli bir iş insanı. İş hayatına kaç yaşında girdiğini sordum. On iki yaşında çalışmaya başlamış. Müthiş bir enerjisi var. Ben kendisini tanıdığım gün enerjisi neyse, bugün de aynı. İki farklı sektörde çok başarılı işlere imza atıyor.
Yıllarca dört oğlunun büyümesini bekledi. Hiç tatil yaptığını hatırlamıyorum. Kendisine de sordum. Küçük tatil kaçamakları yaptığını iddia ediyor. Ama ben biliyorum ki o kısa süreli tatil kaçamaklarının da içinde mutlaka iş var. Tatil için tatil yaptığı bir tatili kendisi de hatırlamıyor.
Çocuklar büyüdü. En küçüğü yirmi, en büyüğü otuz iki yaşında. En büyüğü profesyonel olmayı seçti. En çok ona şaşırıyor. Kazandığı parayla yaşayamayacağını düşünüyor. Üstelik mali müşavir ve kendi şirketlerinde de en sıkıntılı oldukları işlerin başında mali işler geliyor. Oğlunun kendi ihtiyaçları ortadayken başka bir şirkette mali işlerde maaşla çalıştığını söylüyor. Diğer bir oğlu istemediği bir bölümden bu sene mezun oldu. Tekrar üniversite okumak istiyor. İtalya’da bir okul bulmuş. Geçen hafta kaydını yaptırmış. Eylül’de İtalya’ya gidiyor. En az beş sene yok. Onun küçüğü üniversite sınavlarında başarılı olamadı. Ama ne iş yapacağına da karar verebilmiş değil. Projeleri var. Çılgın fikirleri var. Bu çılgın fikirler babasına hiç çılgın gelmiyor. Çılgın fikirlerine her gün daha çılgınları ekleniyor. Kendi şirketleriyle ve mevcut işleriyle ilgili bir planı yok. En küçük olan ise henüz öğrenci. Tatillerde babasına yardımcı oluyor. Arkadaşım hiç olmazsa O’nun, yanında kalmasını istiyor.
Kurduğu şirketin kendisinden sonra da süreceğine ilişkin ümitlerini kaybetmiş. Bana, kazandığı parayla aldığı arsaları anlattı. Neredeyse tüm birikimini arsa alımına yatırıyor. Üstelik ülkenin her yanından arsa alıyor. Oysa ki işinde de yatırıma ihtiyacı var. Şirket zorunlu yatırımların ertelenmesi nedeniyle zorluk yaşıyor. Rekabet etmekte zorlanıyor. Nasıl olsa benden sonra işi yürütemezler diyor. Gittiği yere kadar gitsin, sonrası Allah Kerim düşüncesinde. Arkadaşım, benim gözümde, böyle düşünecek bir iş insan değil. Ama geleceğe dair umutlarını kaybetmiş. Kaygı bozukluğu yaşıyor. Gelecek kaygısı, insanları en olumsuz etkileyen kaygı türü. Sırtında hiç indiremediğin bir çuvalla yük taşımak gibi. O yük her gün daha ağır ve her gün daha yorucu. Sonunda da taşıması imkansız.
Neden arsa aldığını sordum. Arsa yatırımının çok değerli olduğuna inandığını söyledi. Öldüğünde çocuklara yüklü bir miras bırakacağı düşüncesinde. Arkamdan bana dua etsinler, beni iyi ansınlar istiyorum dedi. Çok üzüldüm anlattıklarına. “Ölümünü ve sonrasını tasarlamaya başlamışsın, farkında mısın” dedim. Çok şaşırdı. Sanırım hiç böyle olduğunu düşünmemişti. Bu kadar enerji dolu, çalışkan bir insan nasıl bu hale gelir? Sadece gelecek kaygısı mı? Yaşlanma mı? Yalnızlık mı?
Aile şirketleri güçlü olmayan ülkelerin ekonomileri de güçlü olamaz. Bu ülkelerde refahtan, bilimden, rekabetten, ilerlemeden, verimlilikten bahsedilemez. Aile şirketlerimiz maalesef büyük sorunların pençesinde. Hemen hemen hepsi.
Farkındalık kültürünü oluşturamıyoruz. Mevcut durumumuzu fark etmekten çok uzağız. İçinde bulunduğumuz durumun çok dışındayız. Kendi hayatlarımızı başkalarının hayatları gibi yaşıyor ve yönetiyoruz. Sadece günü yaşamaya adapteyiz. Günü kurtararak geçirdiğimiz günleri başarılı geçmiş sayıyoruz. Kalıcılık, sürdürülebilirlik, bilgi tecrübe birikimi ve aktarımı konularını ne gündemimize alıyoruz, ne de önemsiyoruz. Ya benden sonrası tufan, ya da ben bu kadarını yaptım daha iyisini başkaları yapsın düşüncesindeyiz. Bir de dünya yansa umurunda olmayanlarımız var. Onlar hep umut dolu. Farklı hiç bir şey yapmadan herşeyin harika olacağına inanmışlar. Bunlar da “her şey kısmet, hiç bir şey olmaz, Allah bizi korur” anlayışındalar.
Lütfen durum tespiti yaparak mevcut fotoğrafınızı görün, farkındalığınızı artırın ve geleceği planlayın. Geleceği planyamazsanız aile şirketlerimiz yok olmaya mahkum. Aile şirketlerimiz güçlü değilse ülkemizin de güçlü olması imkansız.