H. Yücel Koç
Ve Sonrası
Ne günlerdi, neler yaşadık diyeceğiz. Sağlıkçıların kahramanlıklarını konuşacağız. Her gün televizyonlardan evlerimize misafir olan bilim insanlarını anacağız. Birbirimize yemek tarifleri vereceğiz. İyi kötü anılarımızı paylaşıp, güleceğiz, hüzünleneceğiz. Bu da bitecek. Önceki salgınlar, ekonomik buhranlar, savaşlar gibi...
Bu salgının önümüzdeki yıllara etkileriyle ilgili, salgın bitmeden fikir üretmeye başladık bile. Salgın sonrasında da insanların en çok konuşup, tartışacakları konulardan birisi bu olacak. Geniş kitleleri etkileyen salgın ve benzeri olaylar, sonrasında çok büyük değişimlere sebep olmuşlar. Sanattan, inançlara, inançlardan tüketim alışkanlıklarına, tüketim alışkanlıklarından üretim yöntemlerine, üretim yöntemlerinden güvenliğe, güvenlikten eğitime, eğitimden teknolojiye ve daha birçok konuyu geri dönülmez şekilde değiştirmişler.
Vebanın en çok etkilediği yer olan Avrupa’da veba öncesi en büyük sorunlardan birisi işsizlikti. 25.000’e yakın insan hayatını kaybetti. Ekilebilir alanlar da değer kaybedince köylü kendi toprağına sahip olma şansı yakaladı. Bu nedenle de işçi bulabilmek uzun süre önemli bir sorun oldu. Çalışma hayatında işçilerin lehine ciddi değişimler meydana geldi. Kadınlar iş hayatında yer bulmaya başladı. Yaşanan korkular sanatı da etkiledi. Daha karamsar eserler ortaya çıktı. Mimari anlayış büyük değişim yaşadı. İnsanlar yaşadıkları bilinmezlik karşısında ilk olarak kiliseye koştular. Ama bir süre sonra kilisenin insanların sorularına cevap veremediğini gördüler. Bu da kilisenin otoritesinin zayıflamasına neden oldu. Dinde yeni yol arayışları ortaya çıktı. Vebanın yayılmasını artıran farelerin çoğalmasına neden olan kedi katliamları emrini de kilise vermişti. Kilisenin lanetlediği kediler de öldürülmekten kurtuldu. En önemlisi de sağlık sistemi farklı bir düzene evrildi. Bu değişimleri sayfalarca uzatabiliriz. Aynı zamanda önümüzdeki dönemin değişim tahminlerini de sayfalarca yazabiliriz. Ama bizim yerimiz sınırlı. Bu yazımızda, üretimde yaşanması olası değişikliklerin bir kısmını irdelemeye çalışalım.
Bir kısmı dedim çünkü bu konunun da tüm yönlerini irdelemek çok kolay değil. Evet üretimin tüm boyutlarıyla az ya da çok değişime uğraması kaçınılmaz gözüküyor. Öncelikle üretim bölgeleri ve planlamaları değişecek. Bu değişim de birçok konuyu etkileyecek. Fiyatlamadan, vergilemeye, lojistikten, paketlemeye, finansmandan sigortaya kadar. Basit bir örnekle açıklamak istiyorum. Salgın sürecinde en fazla eleştiriyi alan ülkelerden birisi Amerika oldu. İhtiyaç duyulan ürünlerin büyük bir bölümünün tedarikinde inanılmaz sıkıntılar yaşadı. En sıradan ihtiyaç olan maske bulunamadı. Üretimi zamanında planlanamadı. Ülkenin tekstil üretiminin neredeyse %97’sini Amerika dışında yapıyor olması çok sert eleştirildi. Hızlı modanın yaratıcılarının çoğu Amerikalı şirketlerdi. Onlar için Amerika’da üretim yüksek maliyetliydi. Bunun için üretimlerini işçiliğin ucuz olduğu, yasal kısıtlamaların az olduğu ülkelere kaydırdılar. Birçok Avrupa ülkesinin yaptığı gibi. Ama kapıya böylesi bir beklenmez dayandığında, yok olduğuna inandıkları sınırların, gerçekte yok olmadığını yaşayarak gördüler. Sınır dediğimiz şey sadece tel örgülerle, duvarlarla örülmüyordu. Kültür, dil, ortak değerler, inançlar, gelecek beklentileri, hatta alışkanlıklar bile görünmez ve aşılamaz sınır duvarları inşaa ediyorlardı. Salgının en sıkıcı günlerinden birinde haber bülteninde İtalyan bir parlamenterin İtalyan bayrağının yanında asılı Avrupa Birliği bayrağını çıkarıp, binanın balkonundan aşağıya attığını gördük. Bunun anlamı bundan sonra Avrupa Birliği’ni tanımıyorum ve İtalya sadece İtalya içindir demekti. Bir ülkenin başka bir ülkeye gönderdiği yardım malzemelerine üçüncü bir ülkenin (kibar tabirle) el koyduğuna şahit olduk. Rusya ebedi düşmanı ABD’ye sağlık malzemesi gönderdi.
Bu yaşananların ışığında yazarlar, akademisyenler, işadamları Amerika’nın çok zor günlere gebe olduğunu, hatta artık eski Amerika olamayacağını anlatıyorlar, yazıyorlar. Kesinlikle her ülke gibi Amerika da bu salgından olumsuz etkilenecektir. Belki de birçok ülkeden daha fazla etkilenecek ve zarar görecektir. Büyük başın derdi de büyük olmaz mı? Ama şunu da biliyoruz ki, “Batı Medeniyeti”, başına gelen felaketlerden dersler çıkartabildiği için Batı Medeniyeti’dir. Ders çıkartma işini de Amerika çok iyi yapar. Bunu biliyoruz. Bu felaketten de önemli dersler çıkaracaklar. Çıkardıkları derslerle de dünyayı değiştirecekler. Yıllar önce bir gazetede Türkiye solunun en önemli insanlarından birisi olan Mihri Belli’nin bir röportajını okumuştum. Gazeteci, Mihri Belli’ye Türkiye’ye sosyalizmin gelip gelmeyeceğini soruyordu. Mihri Belli’nin cevabı çok etkileyiciydi. Mihri Belli “Türkiye’ye sosyalizmin gelmesi dünyada neyi değiştirir, sosyalizm gelecekse Amerika’ya gelmeli ki dünyayı da değiştirsin, Türkiye’yi de.” demişti.
Yaşayıp göreceğiz. Biz kendimize bakalım, yaşadığımız bu felaketten dersler çıkaralım. Ders çıkarmak da yetmez, doğru dersler çıkaracak olanların neler yapabileceklerini de anlamalı ve en hızlı aksiyonları almalıyız. Almalıyız ki doğru dersleri çıkaracak olanlar çok kısa sürede Endüstri 5.0 sularında yüzmeye başladıklarında iş işten geçmiş olmasın. Üretimin bayrağını taşıyan ülkelerin 25 yıl sonrası planlarıyla, inanamayacağımız hızda karşılaşacağız. Gelecek, artık daha hızlı gelecek. Bu salgın öncesi bildiklerimiz, yaptıklarımız bizi geleceğe taşımaz. Geleceğe giden yol bilimden, teknolojiden, doğru planlamadan ve daha fazla çalışmaktan geçiyor.