Nilgün Yalım Eren
Sahip Olmak ya da Olmak (8.Bölüm)
Erich Fromm (1900-1980)
Almanya doğumlu Amerikalı antropolog, sosyal felsefeci, tarihçi ve psikanalist olan Fromm’un bu kitabı dünyanın ve insanın içinde bulunduğu durumu çok iyi tespit ediyor ve bu bunalımın nedenlerini çözümleyerek bizlere çağın anahtarını veriyor. Gelecekte var olmayı sürdürebilmemiz ve insan soyunun yeniçağa ayak uydurabilmesi için tek bir yol, tek bir seçenek vardır:”Sahip Olmak’tan, Olmak’a geçmek.”
III.BÖLÜM
Yeni İnsan – Yeni Toplum (Devam)
b) Pazar Ekonomisi Karakter Biçimi ve Sibernetik Din
16.yy dan başlayıp, 19.yy sonlarına dek devam eden ve orta sınıfları etkisi altına alan “otoriter-zorlayıcı-biriktirmeci karakter”, 20.yy da yerini “Pazar ekonomisi karakteri” ne bırakmıştır. Buna kısaca “Pazar karakteri” deyimini kullanmamın nedeni, bireylerin kendilerini birer mal gibi görmeye ve kendi değerlerini “kullanım değeri olarak değil de diğer mallarla “değişim değeri” olarak algılamaya başlamalarındandır. Yani insan “kişilik pazarı” nın malı olmuş gibidir.
Günümüzde başarılı olmak, bir kimsenin pazarda kendini nasıl sattığına bağlıdır. Rekabeti kazanacak gücü göstermek ve kendi paketinin çekici olmasını sağlamak, bu yoldaki ilk koşullardır. Kişilik paketinin bazı genel ilkelerini; “canlılık, saldırganlık, uysallık, güvenilirlik, ihtiras, iyi bir aileye sahip olmak, gerekli kişileri tanımak ve isim yapmış okullardan mezun olmak” şeklinde sıralamak mümkündür.
Pazar karakterinin en üst hedefi, kişilik pazarında her konuda başarılı ve aranılır olmak için “kayıtsız şartsız bir uyumu” sağlamaktır. Hatta bu tiplemedeki bir insanda, tutunacağı, değişmeyen bir ego, bir benlik bile yoktur. Çünkü pazarda her an, yeni bir benliğe bürünme zorunluluğu doğabilir. Ana ilke, “Ben bana sahip olmak istediğin gibiyim” sözüdür.
Pazar karakteri, sevgi ve nefret duygularından da yoksundur. Ne kendisine ne de diğer insanlara yakınlık duyduğu için hiçbir şey onu çok ilgilendirmez. En önemli hedefi, o anın koşullarına göre en üst düzeyde işlerlik ve verimlilik sağlamaktır.
“Sibernetik din”, Pazar karakterinin kişilik yapısına çok uygundur. Hristiyanlık veya uzlaşmacı bir paravananın arkasında, kişiler farka etmeseler de ilkel ve zorba bir din biçimi gizlenmektedir. Bu dinin varlığını dışa yansıttığı davranış ve tutumlardan hissedebiliriz. Dikkati çeken bir özelliği, insanın ulaştığı teknik aşama ile geleneksel dinlerde Tanrı’nın dünyayı yaratmasına benzer bir biçimde, ikinci bir dünya “yaratması” ve kendini Tanrı yerine koymasıdır. Veya “makinaya bir Tanrısallık veren insanoğlunun”, kendisi bu makinayı idare ettiği için Tanrı katına çıktığını düşünmesidir.
Kendimizi her şeyden soyutlamaya devam ettiğimiz, dünyaya duygusal bir tepki göstermekten kaçtığımız, bir felakete doğru gittiğimiz sürece, bu yeni ve gizli din daha korkunç ve kötü bir hal alacaktır. Yakın bir gelecekte, tekniğin efendisi olmaktan çıkıp, onun kölesi durumuna düşeceğiz.
Ancak insanlık daha iyi bir gelecek umudunu içinde taşıdığı sürece, yaygınlaşmakta olan sibernetik dini ve onun yıkıcı özelliklerinin putlaştırılmasını engellemek mümkün olacaktır.
Hümanist Protesto
Sosyal karakterin insana ters özellikler taşıması ve endüstriyel ya da sibernetik dinin yaygınlaşması, kökleri ortaçağın dinsel ve filozofik hümanitesine dek varan yeni bir hümanist hareketin, bir protesto dalgasının doğmasına yol açmıştır. Bu protestoyu, hem tek Tanrıcı ve Hristiyan hem çok Tanrıcı hem de Ateist düşünce biçimlerinde bulmak mümkündür. Hümaniter hareket, iki karşıt yönden gelmektedir. Bir yanda politik yönden tutucu olan romantikler, diğer yanda ise Marksistler ve diğer sosyalistler yer almaktadır. Amaçları, insanları makinanın esaretinden, yabancılaşmadan ve insan dışı bir kaderden kurtaracak yeni bir toplumsal düzen kurmaktır.
Tarihin amacı ise insanlara kendilerini bilgeliğe ve Tanrı bilgisine verebilme imkanlarının tanınmasıdır. İnsan, varoluşunun bir gereği olarak, kendini iktidara ya da lükse değil, bilgiye adarsa mutlu olur.
2. İnsanın Değişebilmesi için Gerekli Koşullar ve Yeni Bir İnsan Taslağı
İnsanların, kendilerini bekleyen bir felaketten kurtulabilmesinin tek yolunun, karakterlerinde “sahip olmak” eğiliminden “olmak” yönüne doğru köklü bir değişiklik yapmaları olduğu düşüncesinin doğru olduğunu kabul edersek, karşımıza şu sorular çıkar:
“İnsanlarda böyle köklü karakter değişiklikleri gerçekleştirmek mümkün müdür? ve bunları nasıl uygulamaya koyabiliriz?
Yazarımız Erich Fromm, aşağıdaki noktalar gerçekleştirildiği takdirde, insan karakterinin olumlu yönde değişeceğine inanmaktadır.
- Acı çekmek ve bunun bilincinde olmak.
- Huzursuzluğun nedenlerini tanımak ve bilmek.
- Bu bunalımı atlatabilecek bir yol bulmak.
- Belirli davranış biçimlerini kendimize özgü kılmak ve acıları aşabilmek için, çağdaş yaşam şeklimizi değiştirmemiz gerektiğine inanmak.
Bu dört nokta, Buda’nın “dört yüce gerçeği” ile aynı olup, Marx’ın teorisinde de bulunmaktadır.
Yeni İnsanın Özellikleri
Kurulmak istenen yeni toplumun temel görevi, karakteri aşağıdaki özellikleri taşıyan yeni insanın doğuşunu sağlamak ve desteklemektir:
- “Sahip olmak” kökenli davranış biçimlerinden vazgeçmeye hazır olmak.
- Doğaya ve insanlara, ilgi, sevgi ve dayanışma ile bakmayı ve öyle davranmayı bilmek.
- Mutluluğu sömürmekte değil, paylaşmakta ve vermekte bulabilmek.
- Yaşama sevgi ve saygı duymak.
- İhtiras, nefret, kıskançlık ve tutkuları en alt düzeye indirmeye çalışmak.
- Putlardan arınmış bir olgunluk düzeyine ulaşmış olmak.
- Narsizmi aşarak, insan varoluşunun sınırlarını kavramak.
- Yaşamın en yüce amacının insanın kişiliğinin gelişmesi olduğunu kabul etmek.
- Başkalarını yanıltmamak, bizi yanıltmalarına da izin vermemek.
- Kendini tanımak.
- Kendini tüm canlılarla bir hissetmek, doğaya saygılı olmak.
- Özgürlüğü, istediğini yapmak olarak değil de insana kendisi olabilme şansının verilmesi olarak değerlendirmek.
- Kötülüğün ve yıkıcılığın, gelişimin engellenmesi sonucu doğduğunu bilmek.
3. Yeni Toplumun Yapısı
Yeni bir toplum kurulmasından söz ettiğinizde, ilk olarak bu çabayı engelleyebilecek olan faktörleri ortaya koymak gerekir. Bunlar:
- İlk olarak, endüstriyel üretim biçiminin bu yeni toplumsal düzenle nasıl uyum sağlayacağının çözümlenmesi gerekir
- Yeni ekonomi planı, “tam rekabet piyasası” düşüncesinden vazgeçilerek, merkezilikten uzak bir biçimde hazırlanmalıdır.
- Sınırsız ekonomik gelişme amacı terk edilmeli, onun yerine seçici bir gelişme hedef alınmalıdır. Böylece insanın ekonominin tutsağı olma tehlikesinin önüne geçilebilir.
- Çalışma koşullarını ve işe bakış açısını değiştirmek gereklidir. Maddesel kazancın yanında insanların mutlu olabilmelerini sağlamak vb.
- Bilimsel gelişmeler desteklenirken, bir yandan da onların pratik kullanımlarının insan için bir tehlike oluşturmasının engellenmesi gerekir.
- İnsanlara huzur duymalarını ve mutlu olmalarını sağlayacak koşullar hazırlanmalıdır. Yalnızca eğlenceye yöneltip, ihtirasları tatmine çalışmaktan kurtarılmalıdır.
- Bireylerin varlıklarını, bürokrasiye bağlı olmadan da güvence altına almak gerekir.
- Bireysel etkinlik ve inisiyatif imkanları yaşamın tüm alanlarına yayılmalıdır.
Bizler bugün yeni bir bilime ihtiyaç duymaktayız. Bizlere gereken insanı temel alan hümaniter bir bilimdir. İnsanları zorla fakir yaşamaya itmemek, ekonomilerin işleyebilmesi uğruna aşırı tüketime yöneltmemek gerekir. İlk olarak, sağlıklı ve akılcı bir tüketime uygun bir üretim biçimi geliştirilmelidir. Devlet iyi/doğru kabul ettiği şeyleri vatandaşlarına zorla kabul ettirmemelidir. Ayrıca:
- “Olmak” ilkesine dayalı bir toplum oluşturabilmek için, endüstri ve politika alanında yönetime katılmalarını gerçekleştirebilmeliyiz.
- Endüstriyel demokrasi, her bireyin organizasyonların yaşamında aktif bir rol oynaması anlamına gelir. Böyle bir durumda kişi, her konu hakkında yeterli derecede bilgi sahibidir ve her yeni gelişmeden haberdar edilir. (Günümüzde büyük şirketler bu uygulamayı benimsemektedirler)
- Politik, ekonomik ve her türlü reklamda, beyin yıkama yöntemleri yasaklanmalıdır.
- Zengin ve fakir uluslar arasındaki fark kapatılmalıdır.
- Herkese belirli bir asgari gelir düzeyinin sağlanması birçok sorunu çözebilir.
- Kadınları ataerkil esaretten kurtarmak gereklidir.
- Hükümete, politikacılara ve vatandaşlara her an yardım edip akıl verecek bir kültür komitesi kurulmalıdır.
- Atom silahsızlanmasına gidilmelidir.
“Tanrı’nın şehrine” ulaşma arzusu ile kanatlanan insanlık, geç dönem ortaçağ kültürünün parlamasına yol açmıştır. Ama şu anda bu vizyon Babil kuleleri gibi yıkılmaya yüz tutmuş ve önlemler alınmazsa, tüm insanlığı yok etme tehdidine dönüşmüştür. Tanrı’nın göksel şehri ile insanların yarattığı dünyasal şehri tez ve antitez olarak alırsak, bu kargaşanın tek çözümünün bu iki karşıt özelliğin sentezinde yattığı ortaya çıkar. Yani, “olmak” şehri, dünyanın kurtuluşu ve geleceğin vizyonudur.
Kaynak: Erich Fromm/Sahip Olmak ya da Olmak/Say Yayınları/İstanbul, 2019.