H. Yücel Koç
E-Ticaretsiz Hayat mı?
Bahar İstanbul’u işlemeli, rengarenk ipek bir örtü gibi örtmüştü, dün. Salgının dayattığı karantinanın artı yönleri de yok değil. İstanbul daha bir güzel oldu. Her tür kirlilik azaldı. Aldığınız nefeste bile bunu hissediyorsunuz. Boğaz’da keyifle gezinen yunuslar alışıldık oldu. İzledikleri görsel şölene tanık olanlar çok şaşırmıyorlar.
Dün Tünel’de bir toplantıya katıldım. Toplantıya birlikte gittiğimiz arkadaşımla Galata üstünden Karaköy’e yürüyerek indik. Yol üstünde sağlı sollu çeşit çeşit işler yapan küçük dükkânlar vardır. Müzik aletleri, elektrik malzemeleri satanlar, hediyelik eşyacılar, kafeler, butikler, ne ararsanız vardır. Birçoğu da çok eski dükkânlar. Neredeyse yüzde sekseni kapalı. Açık bir butiğin önünde iki esnaf sohbet ediyorlardı. Selam verdik. Selamlaşmanın hemen ardından esnaflardan bir tanesi, “Görüyor musunuz ne kadar fazla dükkân kapalı” dedi. “Salgın bitince de yarıdan fazlası açamayacak” diye sürdürdü sözlerini. Dilerim açabilsinler.
Satın alma alışkanlıklarının çok hızlı değiştiğini anlattı, sohbetin bütününde. İnternetten hiç anlamayan insanların bile internet kullanmaya başladığını ve alışverişlerini internet üzerinden yapmaya başladıklarını anlattı.
Korona yerleşik alışkanlıklarımızı değiştirecek. Bu kesin. Ama en fazla satın alma alışkanlıklarımızı değiştirecek. Başta perakendeciler olmak üzere tüm satış faaliyeti sürdürenlerin ve üretim yapanların planlarını yeni baştan gözden geçirmeleri ve yeni düzene hazırlıklı olmaları artık bir zorunluluk.
Online satış için yapılan uzun vadeli planların ve hedeflerin önemli bölümünün önümüzdeki yıl içinde gerçekleşeceği hesaba katılmalıdır. Bu hedef ve planlar sadece e-ticaret işiyle uğraşanları etkilemeyecek, belki de daha fazla e-ticaret dışında kalanları etkileyecek. Salgın öncesi e-ticaret kanalını kullananlar bu kanalı şimdi hijyen ve sosyal mesafe kaygılarıyla daha fazla kullanmaya başladılar. Önemli bir kesim de hayatlarında ilk kez sanal alışveriş yapmaya başladılar. Özellikle e-ticaretle yeni tanışan bu kesimin büyük çoğunluğu bu alışkanlıklarını sürdürecekler gibi gözüküyor.
Orta yaş üstü tüketiciler e-ticaret kanallarına onlarca nedenden mesafeli duruyorlardı. Ama bu zorunlu karantina süreci onları da bu kanala mecbur bıraktı. Korkularını ve endişelerini yendiler. Bu arada bazı durumlar için e-ticaret alışverişlerinin avantajlarını da yaşadılar. E-ticareti konforlu bulanların oranı azımsanmayacak kadar fazla. Bu yaş grubu yaşadıkları bu yeni deneyimden heyecan duyduklarını da belirtiyorlar. Teknoloji şirketleri salgın döneminde özellikle dizüstü bilgisayar satışlarında patlama yaşadığını belirtiyorlar. Satılan bilgisayarların önemli bir bölümünün sanal alışverişler için yapıldığını düşünmek garip olmasa gerek.
Geçen hafta bir arkadaşım anlattı. AVM’lerde iki yüzün üzerinde mağazası olan, herkesin iyi tanıdığı bir firmanın patronu “Biz nasıl oldu da bu kadar mağaza açtık, niye açtık?” diye serzenişte bulunuyormuş. Hedeflerinin çok stratejik noktalarda yeteri kadar konsept mağaza, doğru reklam ve doğru online satış kanalı olduğunu söylüyormuş. Sizce böyle düşünen patronların, üstdüzey yöneticilerin sayısı az mıdır? Üzülerek söyleyeyim ki ülkemizdeki şirketlerin büyük bölümü e-ticarete çok uzak. Birlikte çalışma fırsatı bulduğumuz tüm şirketlerde bu konu her zaman önceliklerimden birisi olmuştur. E-ticaret konusunun sadece bir yurtiçi satış faaliyeti gibi düşünülmemesini, aynı zamanda bu kanalın doğru web tasarımıyla ilave bir ihracat departmanı gibi de çalışacağını anlatmaya çabaladım. Maalesef bu konu anlatmakta en zorlandığım konulardandır diyebilirim.
Sanal alışveriş yapanlar sipariş verdikleri ürünlerin nerelerden kendilerine ulaştırıldıklarını görünce hayrete düştüler. İstanbul’da oturan bir tüketici bir şeyler almak istediğinde yakınındaki bir dükkana, pazara veya bir AVM’ye gidiyor ve alışverişini yapıyordu. Ama internetten sipariş verdiği omega-3’ün Bergama’daki bir küçük işletmeden, pijamanın Ankara’nın Çubuk ilçesinden, telefon kılıfının Mersin’den, tereyağının Malatya’dan, çikolatanın Edirne’nin Keşan ilçesinden, yapbozun Ordu’dan geldiğine şahit oldular.
Ülkenin dört bir yanındaki işletmeler e-ticaret siteleri üzerinden rekabete ortak oldular. Bu işletmelerin müşteri potansiyeli Türkiye’de yaşayan tüm tüketicilerdi. E-ticaret’e ilişkin doğruları yapanlar olağanüstü günlerde de satışa ve kazanmaya devam ettiler.
Hiç beklemediğimiz bir olayla hayatlarımızda beklediğimizden daha hızlı yer alan e-ticaret, üretimin, ticaretin olmazsa olmazı hale geldi. Bunun için işletmeler öncelikle farkındalıklarını artırmalılar. Sonrasında sektörlerini ve pazarı doğru analiz etmeliler. Salgın sonrası olası değişimleri içselleştirmeliler. Doğru ve güvenli yazılım, doğru ekip, mükemmel tasarım için gerekli özveriden kaçınmamalılar. E-ticareti pazarlama karmaları içerisinde önemli bir yere oturtmalı ve e-ticaretle bütünleşik reklam çalışmalarını da planlamalılar. Doğru kurgulanmamış e-ticaretsiz geçen her günün ticari kaybınız da olduğunu lütfen unutmayın. E-ticaret kanalınız yoksa daha fazla gecikmeden yapın, varsa yeni şartlara göre gözden geçirin ve mutlaka yeniden yapılandırın.
Sağlıklı günler dileklerimle…