H. Yücel Koç
Çok Erken Emeklilik
Önceki hafta sanayimize yıllarca hizmet etmiş, harika bir işletmeyi kurmuş, büyütmüş değerli bir büyüğümle kahvaltı yaptık. Kendisi hayran olduğum bir tarzın temsilcisi. O kadar sade ve güzel bir tarz ki, hayran olmamak mümkün değil. Maalesef günümüzde bu tarzın sahiplerine denk gelmek de pek mümkün değil.
Bahsettiğim tarz bilgeliği alçakgönüllülükle süsleyerek yaratılan bir tür. Eğitim çok iyi, tecrübe mükemmel. Bir de üstüne alçakgönüllülük. Daha ne isterim. Hadi düşünün etrafınızda bu tarza sahip kaç insan var, ya da şimdiye kadar böyle kaç insan tanıdınız. Benim hayatım, işim insan üstüne. Ama inanın bu tarza sahip tanıdığım insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Üzülerek söylemem gerekirse, ülkemiz bu tarz insanları üretebilmede çok ama çok kısır. Ne kadar üzücü. Ne doğru düzgün eğitimi yönetebildik, ne yaşadıklarımızdan doğru dersler çıkarabilmeyi başarabildik, ne de alçak gönüllü bir toplum yaratabildik.
Değerli büyüğüm şirketin kurumsallaşmasıyla ilgili kaygılar taşıyordu. Şirketinin arzu ettiği seviyede kurumsallığa ulaşamadığını düşünüyordu. Bu konu çevresinde şimdiye kadar yapılanları ve sonrasında neler yapılabileceğini konuştuk, uzun uzun.
Bana ikinci kuşaktan bahsetti. Oğlu işlerine uygun bir eğitim almıştı. Geçmişte de şirkete önemli katkılar sağlamıştı. Ama uzun zamandır, özellikle pandemi sonrasında oğlunun işe yaklaşımının değiştiğini düşünüyordu. Oğlu işe gitmeden, evden, telefonla da işlerini sürdürebileceği kanısındaydı. Fabrika İstanbul’dan çok uzak bir şehirdeydi. İstanbul’da merkez ofis vardı. Üretim fabrikada her zaman olduğu rutininde devam ediyordu. Güzel bir motor almıştı. Dalış sporu hayatında önemli bir yer alıyordu. Seyahat etmeyi çok seviyordu. Sürekli yeni projeler arayışındaydı. Para kazanmanın her zaman çok çalışarak olmayacağına inanıyordu. Bir taraftan yemeğini yerken diğer taraftan sakin sakin oğlunu anlatmayı sürdürüyordu, araya girdim ve “emekli olmuş” dedim. Tam tabağındaki böreği keserken kafasını kaldırdı ve söylediğimin ne anlama geldiğini anlayamadığını gösteren bir bakışla bana baktı. “Nasıl?” dedi. Oğlunuz emekli olmuş dedim. Gülümsedi, “doğru, bunları benim yapmam gerekiyor, dimi?” dedi.
Geçen hafta başka bir şirketin ikinci kuşağıyla bir araya geldik. Yaşları 22 ile 33 arasında değişen 12 genç. Pırıl pırıllar. Rahat bir çocukluk dönemi yaşamışlar, keyifli bir gençlik dönemi geçiriyorlar. Ama hiç birisi şirketin amiral gemisi içinde istedikleri yeri bulamamışlar. Ya da onlara şirkete katkı sağlayacak görevler verilememiş. Böyle olunca da onlar kendilerine farklı uğraşlar bulmuşlar. Üstte anlattığım olayda olduğu gibi bu gençlerin içinde de iş hayatına başlamadan emekli olmuş ama emekli olduğunun farkında olmayanlar var.
İkinci kuşağın bilerek, bilmeyerek erken emekli moduna düşmeleri önemli bir sorun. Peki, bu sorunun müsebbibi kim veya kimler? İyi maddi imkânlar mı bu sonucu doğuruyor? Ebeveynlerin çocuklarına kıyamamaları mı? Birinci kuşağın gücü bırakmak istememeleri mi? Yaşanan güven problemleri mi? Kurumsallaşamama mı?
Birçok neden üretebilirsiniz. Ama inanın bu sorun ciddi bir sorun. Aile şirketleri için önemli bir tehdit.
Öncelikle ikinci kuşağın, üçüncü kuşağın eğitimleri ciddiye alınmalı. Eğitimlerine ilişkin doğru planlamalar yapılmalı. Mutlaka bu konuyla ilgili profesyonel destek alınmalı. Eğitim süreçleri içinde ve sonrasında doğru staj imkânları sağlanmalı. Sonrasında başka firmalarda, işletmelerde çalışmaları teşvik edilmeli. Şirkete gelmek istediklerinde doğru pozisyonlar bulunmalı. Bu pozisyonların şirketin sorunsuz işleyen, verimli alanlarına zarar vermemesine dikkat edilmeli. Bu ve benzeri tüm konular hazırlanacak aile anayasalarına işlenmeli ve tavizsiz uygulanması sağlanmalı.
Lütfen sizlerin şirketlerinde, işletmelerinde de erken emekli modunda yeni kuşaklar varsa, önce bunların farkına varın. Sonra da geç olmadan önlemlerinizi alın.
Elbette ki şirketinizin geleceğini önemsiyorsanız…